İletişimin birçok farklı araç yoluyla sağlanabildiği günümüz teknoloji dünyasında hakaret suçu da oldukça fazla gündeme gelmeye başladı. Bunun en temel örneklerini sosyal paylaşım sitelerinde görmekteyiz. Gerçek hayatta tanımadığı insanlara sırf siyasi görüşü, dini inanışı, tuttuğu takım gibi sebeplerle hakaret eden insanlarla karşılaşmaktayız.
Bu tip durumlarda yani hakaret edilmesi durumunda failin cezalandırılması için ana kural şikayetçi olmayı gerekli kılmaktadır. Ancak kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçu işlenirse bu durumda şikayetçi olunmasa dahi fail resen(kendiliğinden) cezalandırılır. Bir polis memurunun yaptığı çevirmede polise karşı edilecek hakarette şikayet koşulu aranmayacaktır. Aslında bu durumda kişinin şahsından daha çok bir kamu görevinin icrasına hakaret söz konusudur. Basit nitelikte hakaret suçunda Türk Ceza Kanunun 125. maddesinde tanımlı “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” hükmü yer almaktadır.
Hakaret suçu niteliği gereği çoğu defa ifade özgürlüğünün sınırlarıyla karşı karşıya gelmektedir. Bu yüzden hangi fiillerin hakaret niteliği taşıdığının belirlenmesi önem taşımaktadır. Aksi takdirde eleştiri niteliği taşıyan birçok fiil hakaret kapsamına sokulmuş olur ki bu anayasal hak olan düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin ihlali sonucunu doğurur. Kaldı ki bu durum Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bakımından da hak ihlali sonucunu oluşturur.
Hakaretle ifade özgürlüğünün karşılaştığı bu çizgide ayrımı kişilerin konumları belirleyecektir. Yani bir siyasetçiye yönelik bulunulan beyanda ifade özgürlüğünün sınırı daha da genişleyecekken, sıradan bir insana karşı beyanda ifade özgürlüğünün sınırı daralacaktır. Çünkü topluma mal olan kişilere yönelik ifadeler geneli ilgilendiren ve zaman zaman da kamu yararını ortaya çıkaran niteliğe sahiptir.
Bu suç gıyapta veya huzurda işlenebilir. Kişinin arkasından “şu giden adam hırsızın teki” demekle yüzüne karşı bunu söylemek farklı değerlendirmelere tabidir. İlk halde gıyapta hakaret olduğu için en az 3 kişiyle ihtilat gerekir. Yani kişinin arkasından hakaret ediliyorsa 3 kişi bunu doğrudan öğrenmiş olmalıdır. 2 kişi öğrenmiş 3.kişi bu 2 kişiden öğrenmişse suç ihtilat gerçekleşmediği için oluşmayacaktır.
Hakaret suçunun sanal ortamda işlenmesi ile yüz yüze işlenmesi arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. TCK’nun 125/2 maddesinde de de belirtildiği üzere “Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.” Demektedir. Dolayısıyla kişiye karşı sanal ortamda yollanan bir ileti ile hakaret edilmiş olması suçun işlenmesi için yeterlidir. Bu durumda huzurda hakaret edilmiş olarak değerlendirme söz konusu olacaktır. Bu yüzden 3 kişilik ihtilat koşulu aranmayacaktır. Ancak takipçisi binlerle ifade edilen bir sosyal medya fenomeninin başkasına ettiği hakaret, suçun alenen işlenmesi olarak değerlendirilebilecektir ki bu da cezanın artırılmasına neden olacaktır.
Bazen hakaret teşkil eden fiiller kişi açıkça gösterilmeden de işlenebilir. Bu tip fiillerden dolayı hakaret suçunun oluşması için, niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak biçimde belirli olması yeterli kabul edilmiştir. Bu durumda hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır. Dolayısıyla hakaretin kime edildiğinin anlaşılırlığı kıstası burada yol gösterici kavram olacaktır. İlla o kişinin adının belirtilmesi gerekmeyecek, kimi zaman rumuz, fiziksel özellik, konuşması gibi bir takım onu ayırt edici kavramlar üzerinden hakaret edilmesi yeterli olacaktır.
Peki ya bir isnatta bulunulmuş ve daha sonra bu isnat ispatlanmışsa ne olacak? Yani “bu adam saatimi çaldı” şeklinde bir ifadede bulunulursa ve gerçekten de o kişinin saati çaldığı ispatlanırsa ne olacak? İşte bu durumda yani isnat ispat edilirse hakaret suçu oluşmayacak ve isnat sahibi cezalandırılmayacaktır. Ancak burada da dikkat edilmesi gereken bir nokta daha var ki o da ispat edilmiş fiilinden söz edilerek kişiye hakaret edilmesi de suç teşkil edecektir. Yani saatini çalan hırsıza karşı “bu adam hep böyle işte hırsızın teki” demek hakaret suçunu oluşturacaktır.
Üzerinde durulması gereken son nokta ise iddia ve savunmanın dokunulmazlığı açısından hakaret suçunun sınırlarının ne olacağı meselesidir.
“Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir. “
Madde dikkate alındığı zaman iddia ve savunma dokunulmazlığının sınırıyla hakaret suçunun sınırını çizmek için 2 temel unsurun arandığı görülecektir. Şayet gerçek ve somut vakıalara dayanıyorsa ve uyuşmazlıkla bağı varsa iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında olacaktır. Bu iki unsurun aynı anda bulunması gerekir. Yani bir boşanma davasında kendisini birden fazla kadınla aldatmış eşi için “başkalarıyla zina yapan bir insandır.” İfadesi hakaret oluşturmayacakken, haksız rekabete ilişkin bir ticaret davasında “evli ama başkalarıyla birlikte olur.”demek hakaret suçunu oluşturacaktır. Çünkü ikinci ihtimalde gerçek ve somut vakıalara dayanan bir olgu olsa bile burada uyuşmazlıkla bağlantı bulunmamaktadır.